bylge-logo

    Bylge

    İslam'ın Altın Çağı: Bilimde Geri Kalmışlığın Nedeni İslamiyet Diyenlere

    Nereden üredikleri yada türedikleri belli olmayan yeni bir güruh çıktı Türkiye’de, bilginin bedava olduğu bu çağda nasıl bu kadar cahil olunur kafam almıyor.. A

    Picture of the Anadolu

    Anadolu

    @anadolu

    Nereden üredikleri yada türedikleri belli olmayan yeni bir güruh çıktı Türkiye’de, bilginin bedava olduğu bu çağda nasıl bu kadar cahil olunur kafam almıyor.. Adam harbi oturup bilgisayarın başına toynaklarıyla “Türklerin geri kalmışlığın nedeni İslamiyettir” diye yazmış…Neymiş efendim yok İslam olmazsa şöyle olurmuş, yok şöyle gelirşirmişiz falan filan… Bunu söyleyenlerde artık az uz değil hani.. Şöyle bir toplansalar küçük bir devlet kurarlar.. gerçi bu kafayla nereye kadar giderler bilmiyorum ama.. Neyse ben bu yüreksiz ve cahil sürüsüne, aslında sorunun İslam ile alakasının olmadığını göstermek için “İslam’ın Altın Çağı” ‘nı biraz kalemim yettiği kadar anlatmak istiyorum… (Tabi böyle düşünmeyen sadece bilgilenmek isteyen arkadaşlarda okuyabilir… Lafım zaten kimi gittiğini siz iyi biliyorsunuz…) Belki sorunun islamiyet kaynaklı olmadığını azıcık idrak edebilirler… Gerçi hiç sanmıyorum ama... Niye derseniz adam nato kafa nato mermer, çiviyle çaksan bazı bilgileri bu adamların kafasına geçiremezsin..aynı zamanda bunlar; önyargılı, terbiyesiz, cahil ve cühela...Her zamanki gibi giriş paragrafı yine atarlı oldu ama bizi bu şekilde yazmaya sevkedenler utansın...Yazının devamında daha nesnel bir yazım tarzı benimseyeceğime ve sakin kalacağıma okuyanlar huzurunda söz veriyorum...



    İslam'ın_Altın_Çağı:_Bilimde_Geri_Kalmışlığın_Nedeni_İslamiyet_Diyenlere


    İslam’ın Altın Çağı

    Peygamber efendimizin ölümünden sonra başa gelen halifeler, Bağdat’ı ülkenin merkezi olarak konumlandırdılar. Bu dönemde Bağdat, Avrupa, Afrika ve Asya için ticaret, fikir ve bilimin kavşak noktasındaydı. Herhangi bir fikir alışverişi yapılacaksa çoğu bilginin yolu mutlaka Bağdat ‘dan geçmek zorundaydı. Bağdat’da bu dönemde yaşayan çoğu bilim adamı, ağırlıklı Eski Yunan metinlerini arapçaya, farsçaya ve farklı dillere çeviriyor, çevirmeklede kalmıyor bu konular hakkında fazlaca emek harcıyordu. Bağdat’ın merkezın yer aldığı ve sonraları farklı bölgelere de yayılan bu fikir ve bilim çalışmaları bugün Avrupa’nın gelişmişliğinin altında yatan bilimsel gelişmelerin temelini oluşturur. Özellikle, 7.yüzyıl ve 13.yüzyıl arasındaki İslam aleminden yaşanan bu ilerlemeler İslam’ın Altın Çağı olarak bilinir, bu dönem ise Avrupa’nın ortaçağının ilk yarısı olan Karanlık Çağıdır... Bazı tarihçileri göre ise aslında bu süre daha fazladır, ancak ben kabul görüşe göre bu tarihi böylece bırakıyorum…Bağdat bu çağı anlamamız için çok önemli bir şehirdi... yukarıda da değinmemim sebebi , özellikle ticaret yollarının kavşağında yer alması ve şehrin giderek zengileşmesi, dünyanın her yerinden farklı ilgi alanlarından sahip insanların burayı toplanmasına neden oluyordu. Bağdat’ın o dönemde nüfusun yaklaşık olarak 2 milyonu geçtiği biliniyor, bu kadar eğitimli nüfusun bir arada olması, belirli bir zenginliğe sahip olması, dünyanın kavşağında yer alması, farklı kültürlerin bulaşması nedeniyle hem kültür hemde eğitim alanında Müslümanlar hızlı bir ilerleme kaydedilmesine yardımcı oluyordu.


    İslam'ın_Altın_Çağı:_Bilimde_Geri_Kalmışlığın_Nedeni_İslamiyet_Diyenlere


    Emevileri yıkarak başa gelen Abbasiler, Bağdat’ın bu konumu korumaya devam ettirmekle kalmadılar aynı zamanda Harun Reşit(786-809) ve oğlu Memun(813-833) tarafından kurulan sadece eğitim ve bilim çalışmaları için kullanılacak olan Beyt-ül Hikmeti inşa ettiler. Beyt-ül Hikmet, özellikle Memun tarafından fazlaca önemseniyor, bunun için farklı dinden ve kültürlerden insanları buraya toplamaya çalışıyordu... Beyt-ül Hikmet, bu dönemde müslüman, hristiyan ve yahudi bilim adamlarının birlikte birlikte çalıştıkları huzurlu bir yerdi. Bu eğitim merkezinin önemi bu çağın başladığı yer olmasıdır. Bugün “İslam’ın Altın Çağı” eğer nerede başladı diye bir soru sorulursa, bunun cevap Beyt-ül Hikmet olur. Bu dönemde müslüman topraklarında hoşgörü ve genel bir kapsayıcılık hakimdi.


    Abbasiler döneminde ilk hedef, diğer dillerde yazılmış bilimsel metinleri arapçaya çevirerek kapsamlı bir kütüphane kurmaktı. İlk dönemlerde felsefe, astronomi ve tıp alanı ile ilgili eski yunan metinleri arapçaya aktarılırken, bir yandan da Suriyeli hristiyanlar süryanice metinleri arapçaya çeviriyorlardı. Temel olarak eski yunan bilgelerden çeviriler yapılmış olsa bile aynı zamanda Hindistan, Çin, Bizans ve daha farklı milletlerden bilimsel gelişmelerede kayıtsız kalınmıyordu. Hindistanda kullanılan Hint rakamları bu dönemde islam alemine geliyor, daha sonradan buradan avrupaya geçiyordu. Avrupa’nın matematikte ilerlemesinin altında yatan en büyük nedenlerden biri, İslam alemi vasıtasıyla tanıştığı bu rakamlar sayesinde olmuştur.


    İslam'ın_Altın_Çağı:_Bilimde_Geri_Kalmışlığın_Nedeni_İslamiyet_Diyenlere

    Abbasi döneminde bilgiye ulaşmak ve yaymak Kuran’ın bir emri olarak algılanıyor ve kutsal bir iş sayılıyordu. Hadislerden ve Kuran’dan aldıkları bu mesaj ile bu yöndeki geliştirmelere çok önem veriliyor ve hızlı adımlarla yürümelerine yardımcı oluyordu. Eğer bu dönemdeki çeviriler ve gelişmeler yazılı olarak Arapça, Farsça, Türkçe, İbranice ve Latince dillerine çevrilmeseydi bugünkü ulaştığımız çoğu bilgiden ne yazık ki mahrum kalacaktık.


    Abbasi döneminde yaşanan önemli gelişmelerden biride Talas savaşından sonra Çin’den kağıt yapımını ve basımının öğrenilmiş olmasıydı. Çünkü Abbasiler elde ettikleri ve çevirdikleri bilgileri sadece kütüphanelerde saklayıp muhafaza etmek gibi bir ilkelliğin peşinde değillerdi, Abbasiler oluşturmuş oldukları bu bilgileri aynı zamanda hızlı bir şekilde yaymak ve herkese ulaştırma amacını da taşıyorlardı. Kağıt yapımının Çinlilerden öğrenilmesi, bilginin hızlı bir şekilde arap ve müslüman dünyasında yayılmasında yardımcı oldu. Eğer ortaçağda bilginin yayılmasında Gutenberg ne kadar önemliyse, ortaçağ islam aleminden yaşayan bilgiyi ve bilimi yaymak isteyen ve bunun karşılığında çok fazla bir şey talep etmeyen müslüman bilim adamları da bir o kadar önemlidir.Bu dönemde yaşanan gelişmeleri göze aldığımızda aslında paragraf cümlesinde söylemiş olduğum cümleleri destekler nitelikte gelişmeler yaşanmıştı. İslam ve onu yaşayan insanlara bilime,öğrenmeye, araştırmaya ve daha önemlisi fikirlerini geliştirmeye kitlesel olarak önem veriyorlardı.


    İslam'ın_Altın_Çağı:_Bilimde_Geri_Kalmışlığın_Nedeni_İslamiyet_Diyenlere


    Bağdat’taki bu gelişmelerle birlikte hızlı bir şekilde diğer müslüman şehirlerine yayılmaya başladı. Özellikle bu dönemde felsefe, tıp, astronomi, matematik ve eğitim alanında diğer önemli merkezler; Kahire, Şam ve Endülüstü. Devlet tarafından bu bilim adamlarını çok yüklü ödemeler yapılıyordu, dönemin en önemli doktorlarından ve çevirmenlerinden olan Huney bin İshak ‘in maaşın bu dönemdeki ünlü sporculardan fazla olduğu söylenir.


    İlk yüzyılda çevirilerle bir temel oluşturmaya başlayan islam coğrafyasındaki bilim adamları, sadece çeviri ile sınırla kalmamışlardı. Gerekli alt yapıyı kurduktan sonra bu konular üzerine çalışarak kendilerini geliştirmeye başlamışlardı, zaten çevirilirdeki nihai amaçları da buydu. Bu dönemde, müslüman bilim adamları matematik, geometri, felsefe, astronomi, tıp,... gibi çoğu alanda sayısız buluşa imza attılar. Bugün hala Amerika ve Avrupada uygulanan bilimsel öğrenme metodunu 10.yüzyılda İbn-i Heysem ortaya koymuştu. Bu döneminin adının literatürde İslamin Altın Çağı olarak geçmeside ayrı bir başarıdır, çünkü bu dönem aynı zamanda Biliminde Altın Çağıdır. Bu şekilde söylenmesinin nedeni bu yükün sadece müslümanlar tarafından taşınmasındandır.


    İslam'ın_Altın_Çağı:_Bilimde_Geri_Kalmışlığın_Nedeni_İslamiyet_Diyenlere


    Bu çağ, 1258 yılında Moğollar Bağdat’a girerek bütün şehri yakıp yıkmasıyla son bulmaya başladı, tabi yıktıklarının arasında 400 yıldır emek emek oluşturan Beyt-ül Hikmet ve içinde bulundurduğu bütün kitapları ve eserleri de vardı. O döneme tanıklık yapan insanlar, Beyt-ül Hikmet’deki kitapların Dicle Nehrine attıklarını, atılan bu kitapların mürekkeplerinin dicle nehrini siyaha boyadığı söylenir.


    Burada makaleyi keseceğim, bu dönemi sayfalarca yazsam yine tam anlatmış olamam. Çünkü bu dönemde yaşamış öyle dimağlar var ki, her biri ayrı bir yıldız sayılır. Bu kişileri ve buluşları anlatmak için hepsine ayrı makale yazmak gerekir, bu yüzden yüzeysel olarak konuyu özetlediğimi düşünüyorum.


    Arkadaşlar yandaki veya aşağıdaki destekle butonunu kullanarak damla desteğinde bulunursanız çok memnun olurum.



    Published Date:

    May 01, 2020

    Updated Date:

    December 02, 2023